"Vefatının Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp: Hayatı, Eserleri, İlmî ve Fikrî Mirası" Sempozyumu Sonuç Bildirgesi
26 Ekim 2024, Ankara
23 Mart 1876’da Diyarbakır’da dünyaya gelen Gökalp; Selanik’ten, İstanbul’a oradan Malta’ya ve nihayetinde Ankara’ya uzanan kısa ama dolu dolu bir hayata sahiptir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ndeki öneminden, Türk Ocakları’ndaki etkisine, Darülfünun’daki hocalığından Meclis-i Mebusan’daki mebusluğuna, Türk siyasal ve fikir hayatının en önemli isimlerinden biridir. Darülfünun’da İçtimaiyat, bugünkü adıyla sosyoloji kürsüsünün kurucularından olan Gökalp’in; Yeni Mecmua, Küçük Mecmua, Milli Tetebbular Mecmuası, Muallim Mecmuası, İslam Mecmuası gibi dönemin entelektüel yaşamında yer alan pek çok yayın organının yanı sıra Türk edebiyatına damga vurmuş Genç Kalemler ve Türk fikir hayatında belirleyici olmuş Türk Yurdu gibi dergilerdeki yazılarıyla yaşadığı dönemin fikir hayatı üzerinde büyük etkisi olmuştur.
Çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olan Ziya Gökalp’in elbette pek çok yönüyle ele alınması elzemdir. Dolayısıyla sempozyum programında onun sosyoloji, milliyetçilik, felsefe, kültür, medeniyet gibi kavramlara bakış açısıyla birlikte İttihatçılığı gibi daha pratik yönlerine de dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Prof. Dr. Tevfik Erdem tarafından sunulan “Ziya Gökalp’in Mefkûre Anlayışında Türk Milliyetçiliği” başlıklı tebliğde onun milliyetçilik anlayışının mefkûre kavramına atfettiği önem ekseninde ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Ziya Gökalp mefkûre kavramına ayrı bir ehemmiyet vermekte ve mefkûreyi hem birey için ama aslında toplum ve millet için mutlaka sahip olunması gereken bir şey olarak dile getirmekte, ön plana çıkarmaktadır. Zira gerek modern Türk milliyetçiliğinin kurucuları arasında yer alması gerek siyasal pratik anlamında cumhuriyete etkisi ve en başta yaşam öyküsü göz önünde bulundurulduğunda Gökalp’in aslında idealist kişiliği de ön plana çıkmaktadır.
Mefkûre mefhumunun haricinde onun milliyetçilik anlayışının hem teorik düzlemde hem de Türk milliyetçiliği özelinde ele alınması da önemlidir. Bu nedenle Dr. Hasan Bozkurt ÇELİK tarafından gerçekleştirilen “Ziya Gökalp’in Millet Tanımlaması ve Türkçülük Anlayışı” tebliğde de görüldüğü üzere Ziya Gökalp kültür ve tarih eksenli bir milliyetçiliğin temsilcisi konumundadır. Modern Türk milliyetçiliğinin genel muhtevasını da teşkil eden bu çizgi, net bir biçimde saldırgan ve dışlayıcı milliyetçilik formlarını reddetmektedir. İnsanın fiziki değil beşeri hasletlerinin önemi ve belirleyiciliğine vurgu yapan bu anlayış, Türk kimliğinin kapsayıcılığını da gözler önüne sermektedir.
Bu noktada Gökalp’in milliyetçilik anlayışının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki millet ve milli kimlik hususlarında da belirleyici olduğu anımsanmalıdır. Prof. Dr. Hanifi MACİT tarafından sunulan “Ziya Gökalp’in Fikir Dünyasının Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Felsefesi Üzerindeki Etkileri” başlıklı tebliğde bu husus açıkça belirtilmektedir.
Literatürdeki farklı görüşler de göz önünde bulundurulmakla birlikte, Ziya Gökalp’in millet tanımının cumhuriyet döneminde benimsendiği ve kendisini Türk olarak tanımlayan herkesin Türk olarak kabul edildiği bir anlayışın yerleşik olduğu söylenebilir. Ziya Gökalp’in beşeri özelliklere, ortak kültür ve terbiyeye dayanan millet tanımlaması bu anlamda da dikkat çekicidir. Zira kitabi bir bilgi olarak kalmaktan ziyade cumhuriyetin temel felsefesinde de etkisi olmuştur.
Onun hem teorik hem de pratik anlamda önemli bir fikir adamı olduğu unutulmamalıdır. Zira Türkiye’ye sosyoloji ilmini getiren kişi olarak da tarihe geçen Gökalp, Darülfünun’da içtimaiyat kürsüsünün kurulmasına öncülük etmiş ve ilk ders verenlerden olmuştur. Bu yönüyle onun sosyolog kimliği de irdelenmeye ve istifade edilmeye muhtaçtır. Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin’in “Ziya Gökalp Sosyolojisi ve Milliyetçilik” başlıklı tebliğinde hususi olarak eğildiği bu durum, Durkheim sosyolojisinden etkilenmekle birlikte onun nev-i şahsına münhasır bir sosyolog olduğu gerçeğini de göz ardı edilemez kılmaktadır. Topluma atfettiği kıymet ve yüklediği anlam onun toplumcu bir sosyolog olarak ön plana çıkmasını beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz bu anlayışıyla en önemli katkısı milliyetçilik çalışmalarında olan Gökalp’in kapsayıcı milliyetçilik anlayışı Sayın Bilgin’in tebliğinde ayrıntılarıyla yer almıştır.
Ziya Gökalp’in pratik yönü sosyoloji ile de sınırlı değildir. O, bir fikir ve ilim adamı olmanın ötesinde aktif olarak siyasetin de içinde bulunmuş bir isimdir. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Selanik yılları başta olmak üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fikri altyapısının oluşmasında önemli rol oynamıştır. Doç. Dr. Gökberk Yücel tarafından sunulan “Ziya Gökalp’in İttihatçılığı ve Milli Şuur Anlayışı” başlıklı tebliğ bu noktaya eğilmiştir. Gökalp’in gerek mefkûre kavramında vurguladığı gerekse de Türk milli kimliğinin ve bu kimliğe bağlılık hissiyatının kadimliği nezdinde ele aldığı şuur dikkat çekicidir. İttihatçılığın hem ideolojik hem de pratik anlamdaki karşılığı, Gökalp’in bu hususun inşasındaki etkisi ve kendisinden de öte ortaya çıkan ittihatçı ruha sahipliği bir gerçektir.
Ziya Gökalp’in milli şuura atfettiği önem, onun yeni milli hayat vurgusunda da açıkça görülmektedir. Hem edebiyatta hem de kültürel hayatın genelinde ve siyasette ehemmiyetini sıklıkla ön plana çıkardığı milli hayat, aslında günümüz Türkiye’si için de vizyoner bir olgu ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamda Doç. Dr. Murat Şahin tarafından gerçekleştirilen “Ziya Gökalp’in Milli Hayat Anlayışında Kültür ve Medeniyet” başlıklı tebliğ onun milli hayat vurgusunu kültür kavramı çerçevesinde irdeleyerek bir illiyet bağını da ortaya koymaktadır. Kültürü hars kavramı ile karşılayıp onu medeniyet mefhumundan ayrıştırarak mukayeseli olarak ele alan Gökalp, medeniyeti teknik anlamda ifade etmekte kültürü ise bir yaşam tarzı ve tarihsel bir müktesebat olarak ortaya koymaktadır. Kültürün halkta, medeniyetin ise aydınlarda olduğunu ve bunların birbiri tarafından beslenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Milli iktisada, sosyal bir kalkınma ülküsüne de işaret etmiş olmakla birlikte Gökalp, milli hayatın bu şekilde inkişaf edeceğini vurgulamaktadır.
Sunulan tebliğler ile birlikte, oturum başkanlarınca ifade edilen hususlar da Gökalp’in fikir dünyasının anlamlandırılması açısından oldukça önemlidir. Prof. Dr. Yusuf Sarınay tarafından vurgulanan Ziya Gökalp’in bilimsel perspektifi ne salt pozitivist ne de deney ve gözlemi yok sayan bir bakış açısına işaret etmektedir. Bilimsel perspektifin çalışılan dala göre değişiklik göstermeye başladığı post-modern dönemde, Gökalp’in bu bakış açısı temel de olsa önemli ve yol göstericidir.
Yine Prof. Dr. Hilmi Demir tarafından ifade edilen, Ziya Gökalp’in din ve sekülerizm anlayışı onun İslam’ı bir temel değer ve norm olarak önemsediğini ortaya koymaktadır. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak formülasyonunda, İslam’ı Türklüğün önemli bir değeri olarak ortaya koyan ve bu üçünün birbirine engel değil, birbirini besleyen hususlar olduğunu vurgulayan Gökalp’in söz konusu bakış açısı güncel durumda da işlevselliğini korumaktadır.
Ziya Gökalp’in pek çok farklı yönden ele alındığı sempozyumda;
- O’nun hem bilimsel olarak Türk düşün hayatına sosyoloji, tarih, antropoloji gibi alanlarda sağladığı katkılar hem de idealist bir fikir adamı olarak Türk milliyetçiliği anlayışının temsilcisi olma noktasındaki önemi ön plana çıkmıştır.
- Uzlaştırıcı, kapsayıcı ve modernleştirici milliyetçilik anlayışıyla Atatürk’e ve yeni kurulan Cumhuriyet’e yol gösteren bir aydın olarak tarihe damga vurduğu; Türk milletinin, ancak milli kimliğine sahip çıkarak muasır medeniyete ulaşabileceği fikrinin bugün de geçerli ve doğru bir yaklaşım olarak anlamını koruduğuna işaret edilmiştir.
- Milli şuurun canlanmasına büyük katkıda bulunduğu çığır açan fikirleri ve eşsiz eserleriyle Türk milliyetçiliğinin referans isimlerinden biri olarak vefatından bir asır sonra hâlâ günümüzün çözüm bekleyen sorunlarına ışık tutmaya, Türk milletine Kızılelma yolunda rehberlik etmeye devam ettiği, bu nedenle Ziya Gökalp’in daha geniş kitlelere anlatılmaya, fikirlerinin iyi anlaşılmasını sağlamaya ihtiyaç bulunduğu, fikri mirasının Türk milliyetçiliğinin siyasi burcu Milliyetçi Hareket Partisi’nde geleceğe taşınmakta olduğu vurgulanmıştır.