SUNUŞ
Dünya tarihinde fikirleriyle bir asır sonrasına bile ışık tutabilen çok az sayıda düşünür vardır. Yine bilim insanları arasında da yaşadığı dönemde mensubu olduğu toplumunun kaderini değiştirecek çapta tesirde bulunabilenlerin sayısı oldukça sınırlıdır. Türkiye özelinde bakılırsa, bıraktığı zengin fikrî ve ilmî mirasıyla böylesi nitelikleri taşıdığı hususunda hemfikir olunacak müstesna kişilerden biri, hiç kuşkusuz Ziya Gökalp’tir.
Türkiye’de sosyolojinin kurucusu olarak bilim hayatımızda iz bırakmanın yanısıra, buhranlı bir dönemde Türk Milliyetçiliği ve Türkçülüğün öncü isimlerinden biri olarak Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde ortaya koyduğu fikirleriyle Türk milletinin ufkunu aydınlatan Ziya Gökalp, hiç şüphe yok ki günümüzün şekillenmesinde önemli bir paya sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” şeklindeki ifadesi, Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyetimizin kurucu kadrosunun Ziya Gökalp’in engin birikiminden ve çığır açan fikirlerinden etkilendiğinin kanıtı sayılabilecektir.
Bir bilim insanı olarak kültür ve medeniyetin birbirinden nasıl ayrıldığını tespit eden Gökalp’in bir yandan millî kimliğimizi pekiştirirken diğer yandan muasır medeniyete nasıl ulaşılacağına dair ortaya koyduğu fikirler, Cumhuriyet’in hangi yöne doğru evrileceğinin fikrî temelini oluşturmuştur. Dahası, onun tespit ve düşüncelerinin günümüz Türkiye’sinde hâlâ önemli bir işlev gördüğü de bir gerçektir. Örneğin, Tanzimat’tan bu yana gündemde olan Batılılaşma çabalarının nasıl değerlendirilmesi ve bunun hangi bakış açısıyla sürdürülmesi gerektiği yönündeki düşünceleri, Türkiye’nin Avrupa-Atlantik ülkeleriyle ilişkilerine rehberlik edebilecek mahiyettedir.
Diğer yandan, Türkiye’de toplumsal uzlaşı ile millî huzur ve güvenliği tehdit eden eylem ve söylemlerin niçin temelsiz olduğunu anlamak için de Ziya Gökalp’e başvurmak gerekmektedir. Onun millet ve milliyetçilik anlayışının hâlen Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî vatandaşlık ve Türklük anlayışını şekillendirdiği dikkate alındığında, Türk Milliyetçiliğinin neden kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir mahiyet taşırken Batı dünyasında görülen ırk temelli ve yabancı düşmanlığına bezenmiş bir “milliyetçi” söylemin neden Türkiye’de kök salmadığı anlaşılabilecektir. Gökalp’in milleti kültür/hars temelinde bir içtimaî birlik olarak görmesi ve günümüz Avrupa’sını sarsan ırkçı ve ayrıştırıcı fikirleri elinin tersiyle itmesi, Türk Milliyetçiliği ideolojisini ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini derinden etkilemiştir. Gökalp’in uzlaşmacı ve uzlaştırıcı tavrı, hem aydınlar ile halk arasında bir bağ kurulması gerektiği fikrinde hem de birbiriyle tezat oluşturduğu zannedilen Türkçülük, İslâmcılık ve Batıcılık akımlarını sentezleyen bir bakış açısında da tezahür etmiştir.
Şüphe yok ki Gökalp’in ortaya koyduğu fikirler onun önemli bir ideolog olarak anılması için fazlasıyla yeterlidir. Ne var ki, Gökalp’in sadece bir teorisyen ya da bir sosyolog olduğunu belirtmek kendisine büyük haksızlık olacaktır. Nitekim Ziya Gökalp, Türk milletinin ve devletinin bekâsının nasıl temin edilebileceği üzerine kafa yormakla kalmamış, Mebus olarak aktif siyasetin içinde yer alarak teorinin pratiğe dönüşmesi için de çaba sarf etmiştir. Diğer yandan Gökalp’in, millî ve manevî duyguları kabartan edebî eserler ortaya koyan etkileyici bir edip olduğunu; derleyip uyarladığı masallar, destanlar ve menkıbelerle ve kaleme aldığı şiirleriyle Türk edebiyatında da önemli izler bıraktığını belirtmek gerekir. Gökalp’e göre edebiyat ve halkiyat (folklor), millî şuurun ve millet kimliğinin oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu öneme istinaden Gökalp’in edebiyat alanındaki müstesna çalışmaları, onu aynı zamanda Türk halk edebiyatının öncülerinden biri hâline de getirmiştir.
Din, ahlâk, felsefe, iktisat, antropoloji, hukuk ve tarih gibi daha birçok disiplinde önemli katkıları olan Ziya Gökalp’in, Birinci Dünya Savaşı sonrasında imparatorlukların yıkılıp modern ulus-devletlerin ortaya çıktığı buhranlı bir dönemde varoluş mücadelesi veren Türk milletine kurtuluş, kuruluş ve yükseliş için gereken reçeteyi sunan bir münevver olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İlmî eserleri ve ufuk açan fikirleri ile modern Cumhuriyet’in kuruluşuna hizmet eden ve kendini Türk milletinin yükselişine adayan Gökalp, aynı zamanda Türk Milliyetçiliği fikir hareketinin Türkiye, Türklük ve Türk-İslâm Dünyası için neler tahayyül ettiğini de ortaya koyan mümtaz bir şahsiyettir.
Böylesine büyük önem arz eden bir düşünürün vefatının üzerinden bir asır geçmiştir. 23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır’da başlayan hayatı 25 Ekim 1924’te İstanbul’da nihâyete eren Gökalp, vefatının 100. yılında hâlâ Türk milleti için yakından tanınması gereken bir Türk aydınıdır. Onun bilim ve düşünce hayatımıza neler kazandırdığını ve Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümünde müracaat edilebilecek fikirlerinin neler olduğunu irdelemek, bilhassa Türk Milliyetçileri için, çok kıymetli bir entelektüel çaba olacaktır. Zira, Gökalp gibi büyük bir düşünürün her okunuşunda yeni bir idrak kapısının aralanacağına, yeni bir irfan yolunun aydınlanacağına inanıyoruz.
TASAV olarak, Ziya Gökalp’in hayatı, şahsî nitelikleri ve mizacının daha iyi bilinmesinin onun fikirlerinin, ilmî ve siyasî katkılarının daha iyi anlaşılabileceği düşüncesiyle, doğumundan vefatına kadar geçen 48 yıllık hayat serüvenini hem kendi anlatımı hem de yakın çevresinin tanıklığına başvurarak ele alan bir çalışma yapmak istedik. Bu çerçevede, Mustafa Yiğit’in kaleminden “Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp: Hayatı, Mizacı, Eserleri” başlıklı bu kitabı hazırladık. Bu kitabın, Ziya Gökalp’in yeniden anlatılması ve anlaşılması için güzel bir vesile olacağını ümit ediyoruz.
Detaylı ve üzerinde uzun zaman harcanmış bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkan bu eserin, okuyucu ve araştırmacılara yeni ufuklar açmasını diliyor, Mustafa Yiğit’e özverili çalışması için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, Türk Milliyetçiliği fikrinin önderlerinden olan ve fikir meşalesini taşımakla iftihar ettiğimiz Ziya Gökalp’i vefatının 100. yıldönümünde saygı ve minnetle anıyorum. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun!
İsmail Faruk AKSU
TASAV Başkanı
ÖNSÖZ
Büyük mütefekkir Ziya Gökalp, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde toplumun karanlıkta olan geleceğinin verdiği bunalımın sıkıntılarını yaşamış ve toplumun çözülme, aynı zamanda kurulma döneminde düşünceleriyle sosyal ve siyasal alanda hem kendi döneminde hem de daha sonraki zamanlarda etkili olmuştur. Onun yaşadığı dönem, Türk toplumunun yaşadığı siyasî ve sosyal değişim ve dönüşüm çağıdır. Gökalp yıkılmakta olan bir devletin bütün hüzünlü sahnelerine şahit olmuş, inkıraz devrini yaşayan Osmanlı Devleti’ni yeniden eski günlerine kavuşturmak için hal çareleri aramış, yeni fikirler ortaya koymuş, bu fikirlerini sistemleştirerek bir devrin ideolojisi hâline getirmiştir. Onun fikirlerini ortaya koyduğu dönemde imparatorluklar çağı sona ermekte, yeni bir ekonomi, yeni bir siyasal anlayış hâkim olmak üzeredir. Gökalp de bunu gören ve bu anlamda dönemin şartlarını da göz önüne alarak kurulmak üzere olan millî devlet, Türkiye Cumhuriyeti için “yeni hayat”ı yorumlayan bir düşünür kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Gökalp’e göre sosyal dönüşüm, eski hayatı yerine yeni bir hayat yaratmaktır. Yeni hayat; yeni iktisat, yeni aile, yeni ahlâk, yeni hukuk ve yeni siyaset demektir.[1]
Ziya Gökalp düşünür kimliğinin yanı sıra eylemci, sosyolog, edebiyatçı, ideolog siyasî mürşit kimlikleriyle de öne çıkar. O’nun tüm bu kimlikleri şahsında mezcetmiş olması asıl kimliğini lider/öncü kimliğini ortaya koyar. Düşünürümüzün lider/öncü olarak sorunlara çare bulma kaygısı ve tüm entelektüel çabası, kriz veya dönüşüm döneminde (modernleşme sürecinde) toplumuna fikrî yönden rehber olabilme arayışının olduğunu bize gösterir. İdadî (lise) öğrenciliği sırasında bir anlam kaygısına düşen Gökalp, yaşadığı bunalımın sosyal bir temelinin bulunduğunu kavrayarak, hayatını içinde yaşadığı toplumun sosyal sorunlarını kavramaya ve toplumunu bunalımdan kurtaracak doğru ideolojiyi bulmaya adamış[2] bir mefkûre adamı, büyük bir öncüdür.
Gökalp, çalkantılı bir eğitim hayatının ardından bir yandan araştırmalar yapıp bugün de üzerinde en çok konuşulan ve çoğu hâlâ aşılamayan önemli eserler kazandırmış, diğer yandan siyasetle de irtibat hâlinde olarak İttihat ve Terakki Partisi’nin 1918 yılına kadar ideologluğunu yapmıştır. İttihat ve Terakki’nin gazetesi olan Tanin’in Başmuharriri Muhittin Birgen bu hususu anılarında şöyle anlatır: “İkinci Meşrûtiyet döneminde ise Ziya Gökalp İttihat ve Terakki’ye siyasal ve sosyal bir inanç veren ruh olmuştur. O ilk kez Avrupa’yı Türk’e göre okumuş, Türk gözüyle incelemiş ve Türk ruhuyla anlamış insan olarak ortaya çıkmıştır.”[3]
Ziya Gökalp daha sonra ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İtalyan diplomatlardan Kont Sforza (Comte Sforza) ya söylediği “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp”[4] ifadesindeki gerçeklikte olduğu gibi milliyetçilik temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni büyük oranda etkilemiş, Halk Fırkası’nın 9 umdesini kaleme alarak Yeni Türkiye’nin mimarlarından biri olmuştur. Hayat hikâyesine baktığınızda görürüz ki Gökalp sadece bir fikir adamı olmamış, hayatı boyunca inandığı değerler uğruna zaman zaman hapisleri, sürgünleri göze almış büyük bir dâvâ ve aksiyon adamı olarak tarihteki müstesna ve saygın yerini almıştır.
Ziya Gökalp’in Diyarbakır Vilayet Gazetesi’nde başladığı yazı hayatı; Peyman, Genç Kalemler, Türk Yurdu, Halka Doğru, Türk Sözü, İslâm Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Millî Tetebbular Mecmuası, Yeni Mecmua, Yeni Türkiye, Küçük Mecmua gibi gazete ve dergilerle devam etmiştir. Yine Atatürk’ün de isteğiyle Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yazılar neşrederek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında ve sosyal/kültürel politikalarının belirlenmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Özellikle “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak”, “Türkçülüğün Esasları” ve “Türk Medeniyet Tarihi” adlı eserleriyle kimlik meselemizi, Türkçülük politikasını, millî tarih, millî lisan, millî şuur, millî devlet, kültür, aile, bilim felsefesi gibi konuları etraflıca ele alarak yeni bir bakış açısı getirmiş; Altın Destan, Kızılelma, Turan gibi pek çok şiirleriyle milliyetçilik fikriyatını ince ince işlemiş, yeni neslin bu fikriyatı sahiplenmesine büyük katkıda bulunmuş, ölümünden sonra bile bıraktığı bu eserler ve açtığı çığır ile genç nesillerin dimağında mühim bir yer edinmiştir. Bu özelliği neticesindedir ki Gökalp, hakkında en çok yazılan, en çok tartışılan fikir adamlarından biridir. Eserlerinin sıklıkla basılması, hakkında yazılan kitap ve makalelerin çokluğu, Gökalp’in güncelliğini her zaman korumaktadır.
Bu kısa bilgilendirmeden de anlaşılacağı üzere Ziya Gökalp yakın dönem sosyal tarihimizin ve toplumumuzun değerlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti’nin sona ermesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında karşılaşılan başta kimlik olmak üzere temel sorunların anlaşılmasında ve çözümünde büyük katkılara sahip olan Gökalp’in ve düşüncelerinin ölümünden yıllar sonra bile iştiyakla ele alınması, tartışılıyor olması, onun düşüncelerinin siyasal ve toplumsal hayatımızda fikir dünyamızda hâlen önemli bir karşılığı ve canlılığının olması bunun en önemli ispatıdır. Bu durum aynı zamanda şu gerçeğe de işaret etmektedir: Günümüzde hâlâ Gökalp’e ihtiyaç duyulmasının, eserleri ve fikirlerinin yeniden gündeme gelmesinin sebeplerinden birisi yeni milenyumun ilk çeyreğinde toplumun aynı sancıları, sıkıntıları ve felaketleri yaşamaktan korkmasıdır.[5] Cumhuriyet’in 100. yılının kutlandığı, düşünürümüzün vefatının üzerinden yüz yıl geçtiği bu günlerde bir asır evvelki kaygıların hâlen mevcut olması, üzerinde özellikle düşünülmesi gereken bir meseledir.
Gökalp çokça ele alınan, tartışılan siyasî partilerin programlarına giren, bir dönem bir fırkanın ilkeleri hâline gelen fikirlerini belli bir çevrenin belli bir kültürün içinde inşa etmiş, geliştirmiş ve sistematikleştirmiştir. Yani düşünceleri yaşadığı toplumun izlerini taşır. Onun fikirlerini oluşturan yaşadığı şehir, ailesi, izinden gittiği düşünürler, kendisinin önem verdiği insanların vasiyetleri ve tabiî ki yaşama sebebi olan ve kendisinin sık sık ifade ettiği büyük milliyetçilik mefkûresi, Gökalp biyografisinde çok önemli bir yer tutar.
Türk Yurdu’ndan arkadaşı Hamdullah Suphi’nin “mabedimizin meşalesi” olarak tanımladığı, Ahmet Ağaoğlu’nun ise “Türklere mefkûre veren en inançlı Türk” olarak nitelendirdiği büyük mütefekkir Ziya Gökalp, kendisinin “hakikât-ı kübram” dediği Türk milliyetçiliğinin temel taşı olan görüşleriyle yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Ancak O’nun fikir dünyamıza katkısı, tarih içindeki önemi ve yeri hakkında yazılan pek çok esere, onun meşakkatli ve inandıklarından taviz vermeyen bu kutlu mefkûreye adanmış hayat hikâyesine rağmen Ziya Gökalp, hâlâ lâyıkıyla anlaşılamamış ve anlatılamamıştır. Darülfünun’a hoca olarak aldığı Yahya Kemal onun ölümünden sonra kaleme aldığı bir yazısında “Kaybettiğimiz başın cevherini havas zümresi bile hakikî bir şuurla anlamadı” derken de bu gerçeğe işaret eder. Tarihçiliğimizin önemli isimlerinden Prof. Halil İnalcık’ın sözleriyle ifade edersek Gökalp, “yüzyıla damgasını vuran düşünür”dür.[6] Yahya Kemal tarafından “Türklerin millî hazinesi”[7] olarak nitelendirilen Ziya Gökalp, 48 yıllık kısa hayatında verdiği eserlerle, düşünce dünyamıza, yaşadığı döneme ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne ideolojik ve entelektüel anlamda büyük katkılar sunmuş, Türkiye’de sosyal bilimler alanında pozitif bilim anlayışının öncüsü olmuş, hayatını tam bir idealist olarak yaşamış bir münevverdir.
Ziya Gökalp’in hayat hikâyesi hakkında bugüne kadar yapılan çalışmalarda çok az bilgi farklılığı bulunmakta, biyografisine ilişkin yer yer eksikliklere de rastlanmaktadır. Gökalp’in biyografisine ilişkin olarak, Mehmet Emin Erişirgil’in Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp, Kazım Nami Duru’nun Ziya Gökalp, Uriel Heyd’in Ziya Gökalp’in Hayatı ve Eserleri, Taha Parla’nın Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, Enver Behnan Şapolyo’nun Ziya Gökalp, İttihat Terakki ve Meşrûtiyet Tarihi, Gökalp’in damadı olan Ali Nüzhet Göksel’in Ziya Gökalp’in Hayatı ve Malta Mektupları, Hikmet Tanyu’nun Ziya Gökalp Kronolojisi, Hasan Tuncay’ın Ziya Gökalp, Kültür Bakanlığı tarafından çıkarılan Ziya Gökalp isimli külliyatta yer alan Tülay Kaya’nın Eserlerinden ve Yakınlarının Yazdıklarından Hareketle Ziya Gökalp üzerine Biyografik Notlar makalesi önemli kaynakçalardır. Ancak Gökalp biyografisine ilişkin en doyurucu eserlerden biri pek çok resmî kayıt ve belgeye de içeriğinde yer veren ve doğumunun 80. yıldönümünde Diyarbakır Tanıtma Derneği tarafından çıkarılan Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla Ziya Gökalp ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi adlı eserdir. Bu eserde Ziya Gökalp’in kardeşi Nihat Gökalp, Damadı Ali Nihat Göksel, kızları Hürriyet Gökalp ve Seniha Göksel’in, Diyarbakır Lisesinde Gökalp’in Müdürlüğünü yapmış olan Prof. Mehmed Ali Ayni’nin, Diyarbakır Tanıtma Derneği Başkanı ve Diyarbakır Lisesi Tarih Öğretmeni Fahrettin Kırzıoğlu’nun kaleme aldıkları yazılar, Gökalp’in hayatına dair çok mühim anekdotlar içermektedir. Ziya Gökalp monografisine ilişkin onun sağlığında Server Örfi tarafından 1923 yılında kaleme alınan Ziya Gökalp ve Mefkûre Arasındaki Münasebet Vesilesiyle Bir Tedrik Tercümesi adlı eser ise onun hayat hikâyesine ilişkin ilk monografik eserlerden biridir.
Son yıllarda Gökalp üzerine oldukça yetkin akademik çalışmalar da söz konusudur. Bizim kaleme almaya çalıştığımız Gökalp biyografisi de esasen bu çalışmaların bir terkibi ve devamı niteliğinde olacaktır. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’in pek çok kalem tarafından ele alınan yazı hayatı, siyasî düşünceleri, ailesi, okul hayatı, hayat felsefesi, insanlarla olan münasebeti, olaylar karşısında verdiği tepkiler, aldığı tavırlar ve hal tercümesi layığınca ele alınmaya çalışılmıştır. Toplumsal dönüşümlerin şiddetlendiği dönemlerde, toplumsal reflekslerin korunması anlamında kültürel kodların inşası sorumluluğunu kendine vazife edinen Ziya Gökalp’in çalışmalarıyla, çökmekte olan bir imparatorluğun yaşatılma çabalarını, şartlar değişince de yeni devletin temellendirilmesi önerilerini görürüz. Ziya Gökalp, bu ateşten günlerde sorumluluk almış, çoğu defa da bu sorumlulukların cefasını çekmiş ve bedeller ödemiştir. Tüm yaşamı ve eserleri bu muazzam çabanın örnekleriyle doludur.[8]
Toplumu aydınlatan mütefekkirler toplumların aynası ve özüdür. Hayatta bulundukları zaman kendilerini vefatlarından sonra ise düşüncelerini, eserlerini, hatıralarını muhafaza etmek o toplumun vazifesidir. Bu nedenledir ki, Arap ve Fars sınırındaki kadim bir Türk şehri olan Diyarbakır’dan Türk’ün mukavemetini yansıtan, Türk milliyetçiliğini bilimsel mânâda bir sistematiğe oturtan, varlık dünyamıza kendi gözümüzle bakabilen ve bakmamızı öğreten, Türk milliyetçiliğine zihinsel soluk aldıran,[9] en zor dönemlerde sorumluluk ve inisiyatif alan Türk milliyetçiliği fikrinin bânisi ve Türkçülük mefkûresinin ölümsüz abidesi[10] bu büyük düşünürün hayat hikâyesi, vefatının 100. yılında yeni bir gözle ele alınmayı fazlasıyla hak etmektedir. Ancak hem yakın çalışma arkadaşı hem de damadı olan Ali Nüzhet Göksel’in dediği gibi, onun eserlerini okumadan yalnızca onun hakkında yazılanları okumaya kalkarsak Ziya Gökalp’i yeterince anlayamayız. Çünkü bir fikir adamını bütün kıymetiyle tartan, en doğru ölçü, ancak kendi eserleridir. Şüphesiz ki Ziya Gökalp’in büyük bir çaba ve müthiş bir çalışma azmiyle ortaya koyduğu kadim eserleri onu tanımamızda hayat hikâyesi kadar değerli ve en doğru mihenk taşlarıdır.
Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı (TASAV) tarafından, Ziya Gökalp’in vefatının 100. yılı münasebetiyle yayımlanma imkânı bulan bu çalışmanın, Gökalp’in daha yakından tanınmasına ve eşsiz eserlerinin yeniden okunmasına vesile olmasını temenni ederim.
Mustafa YİĞİT
Notlar
[1] Ziya Gökalp, Makaleler II, Hazırlayan: Süleyman H. Bolay, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1982, s. 40.
[2] Cevat Özyurt, “Ziya Gökalp: İmparatorluktan Milli-Devlete Sosyoloji”, Doğudan Batıya Düşünce Serüveni, 9. Cilt, Proje Yürütücüsü: Bayram Ali Çetinkaya, İnsan Yayınları, İstanbul, 2015, s. 313-345.
[3] Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, Hazırlayan: Zeki Arıkan, Kitap Yayınevi, 6. Baskı, İstanbul, 2017, s. 53.
[4] Hikmet Tanyu, Ziya Gökalp’in Kronolojisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981, s. 154.
[5] Ziya Gökalp, Yeni Mecmua Yazıları, Hazırlayan: Dr. Salim Conoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2018, s. 9.
[6] Halil İnalçık, “Ziya Gökalp”, Doğu-Batı Dergisi, Sayı 12, 2000, s. 9-33.
[7] Yahya Kemal, “Ziya Gökalp”, Türk Sosyolojisinin 100. Yılında Ziya Gökalp - Türk Yurdu Yazıları, Hazırlayan: Serdar Sağlam, Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 2015, s.86.
[8] Tülay Kaya, “Eserlerinden ve Yakınlarının Yazdıklarından Hareketle Ziya Gökalp Üzerine Biyografik Notlar”, Ziya Gökalp, Editörler: Korkut Tuna ve İsmail Coşkun, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2011, s. 38.
[9] Metin Savaş, “Ziya Gökalp’in Miadı Dolmayan Reçetesi”, Millî Mecmua Dergisi, Sayı 6, 2019, s. 344.
[10] Zeki Yağmurdereli, Ziya Gökalp’in Ölüm Yılında Yazılanlardan Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1982, s. 6.