Son zamanların en çok tartışılan konularından biri toplumsal ve siyasal hayatta medyanın işlevi, basının kamuoyu yaratma gücü, basın özgürlüğünün sınırları ve tabiî ki basın ahlâkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün yaşanan medya savaşları, basın-yayın organlarının birbirlerini suçlamaları, köşeden köşeye tehditler, gizli dinlemeler ve bunların yayınlanması, son dönemde internet sansürü tartışmaları, basın özgürlüğü ve ahlâkı kavramlarının yeniden irdelenmesi gerektiğini açıkça göstermektedir. Zira basın; siyasetin, kamuoyu yaratmanın, hatta “yargı” kararı oluşturmanın bile aracı hâline gelmekte, güçler savaşının en önemli silâhı olarak her geçen gün önemini giderek artırmaktadır.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte internet, akıllı telefonlar, i-pad’ler ve tabiî ki sosyal medya aracılığıyla neredeyse her birey bir medya mensubu hâline gelmiştir. Toplumu yönlendirme ve doğru bilgilendirmedeki önemi sebebiyle medyanın yasama, yargı ve yürütmenin hemen ardından “dördüncü kuvvet” olarak kabul edildiği günler artık geride kalmak üzeredir; çünkü medya, toplumu yönlendirmek ve algı oluşturmak sûretiyle âdeta “birinci kuvvet” olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Medyada bütün bu gelişmeler yaşanırken, etik değerlerin korunması da “vazgeçilmez bir ilke” konumuna gelmiştir. Medyanın kimi zaman muktedirlerin kılıcını kuşanması, manipülasyon aracı hâline gelmesi ve güçler savaşının vazgeçilmez unsuru olması, diğer yandan özel hayatın gizliliğine riayet edilmemesi ve medya eliyle sürekli yargısız infazların yapılması, medya ve etik konusunun dikkatlice ele alınmasını gerektirmektedir. Çünkü her an hayatımızın merkezinde olan medya, her bir bireyi doğrudan ilgilendiren etki gücüyle karar alma süreçlerinde önemli bir rol üstlenmektedir.
Demokrasinin egemen olduğu ülkelerde, temel kişi hakları, anayasa ve yasalarla güvence altındadır. Bu hakların kullanılmasında ve korunmasında basının önemli bir rolü vardır. Bununla birlikte, bu hakların ihlâlinde basının ciddî bir sorumluluk taşıdığı da sık sık gündeme gelen bir konudur.
Özgürlükler ve hak ihlâlleri bağlamında sorulması gereken temel soru şudur: Basın özgürlüğünün sınırı nedir? Hangi kıstaslarla hareket edilmelidir? Burada şüphesiz insan hakları ve toplumsal etik (ahlâk) gündeme gelmektedir. Basının etiğe/ahlâka neden dikkat etmesi gerektiğinin cevabı, aslında basının işlevinde gizlidir.
Basın-etik ilişkisi üzerinde çokça durulmasının sebebi, basının kamuoyunu bilgilendirmek gibi önemli bir vazifeyi yerine getirmesi ve mahiyeti itibarıyla sahip olduğu tesir kuvvetidir. Basının bu özellikleri dolayısıyla, toplumun ve bireylerin bilgi alma hakkı ile kamuoyunun yönlendirilmesinin sağlıklı şekilde gerçekleşebilmesi için, hukukî hükümler yanında bazı ahlâkî ilkeler de va’z edilmiştir. Bu anlamda, basının görevini yerine getirebilmesinde en önemli güvence olarak kabul edilen basın özgürlüğünün asla sınırsız olamayacağı genel kabul görmüştür. Bu sınırlar ise, yine anayasa ve yasalarla belirlenmiş diğer temel haklar manzumesiyle çizilmiştir.