GİRİŞ
Tarihî varlık olarak insan, varlığa ve hayata anlam veren, değer katan varlıktır. İnsanın hayata anlam verme ve değer katma yeteneği “dünya kurma” etkinliğinin diğer bir adıdır. Klâsik düşüncede tedbirü’l menzil/evi düzenleme deyimi aynı anlamda kullanılır. Esasen dünya kurmak “sembolik anlam sistemi” oluşturmaktır. İşte bu anlam sistemi dediğimiz kültür; (a) Zehirli-zehirsiz, iyi-kötü, akıllı-deli gibi sınıflandırma yapmamızı sağlar. (b) Davranışlarımızı biçimlendirir ve nasıl davranmamız gerektiğini hatırlatır. (c) Dünya-dil sistemi olarak iletişim kurmamızın zihnî haritasını oluşturur. (d) Evimize/dünyamıza karşı yapılan saldırılara direnmemizi sağlayan “sabiteler” sunar. (e) Kırılma ve çöküş dönemlerinde “evimizi” yeniden kurmamızın yolunu ve yöntemini gösterir. (f) Zihnî ve hissî bağlantıları harekete geçirerek birlikte yaşamanın ve dayanışmanın açık ve kapalı kodlarını içerir. Bu veriler çerçevesinde diyebiliriz ki kültür; hem oluşturulmuş akıl hem de oluşturucu akıldır.
Kültür üzerine yapılan tanımların çokluğu “anlamsız ve sıradanlığını değil” insan hayatının farklı yönleriyle ilgili olan durumu ifade etme güçlüğünden kaynaklanır. Yapılan tanımların her biri “dünya kurma” etkinliğimizin bir boyutuyla buluşur. Bazı tanımlar daha kapsamlı bazıları ise aynı içerikte olmasına karşın daha dardır. Edward B. Tylor’ın (1832-1917) tanımı daha kapsamlıdır. Ona göre kültür; “bilgileri, inançları, sanatı, ahlâkı, hukuk ve adetleri, toplumun üyesi olarak insan tarafından kazanılmış diğer kapasite ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür.” Ziya Gökalp’ın (1875-1924) aynı anlamı içeren özlü/dar tanımı ise şöyledir: “Kültür; bir milletteki bütün nazarî içtihatların ve hissî intibaların mecmuudur.” Görüldüğü üzere tanımlar farklı, fakat her iki tanımın içeriğinde de zihniyetten-eyleme uzanan beşerî etkinliğe gönderme yapılarak kültürün“dünya kurmak” olduğu gösterilmektedir. Nitekim kültürün toplumsal hayat ve değişim içindeki yerini açıklama yönünde büyük emek sarf eden Clifford Geertz (1926-2006) kültürü “toplumsal hayatı yönlendiren anlam sistemi” olarak görür. Mümtaz Turhan’a (1908-1969) göre ise “kültür; beşerin içtimaî yoldan tevarüs ettiği maddî ve mânevî her unsurdur.” Atıf yaptığımız tanımları oluşturan kelime hazinesi, insanın dünya kurma etkinliğinin kültür olarak tanımlandığını göstermektedir.
Eyleme özgünlüğünü veren, etkinliğini belirleyen sembolik anlam dünyasıdır. Dolayısıyla kültürü “nazarî içtihatlar ve hissî uyanışlar” olarak tanımlamak ya da “bilişsel ve duygusal bir program” olarak görmek, “her milletin dünyası onun kültürel aklıdır” çıkarımını yapmakla aynıdır. Anahtar kavramımız olan kültürel akıl deyiminin kapsamını, insanın dünya kurma etkinliğine tesir eden fikirler, varlığı keşfetme yönünde geliştirilen bilgi türleri, değerler ve semboller, mitler ve ibadetler, mekâna anlam yükleme ve inşa etme faaliyetleri, örgütlenme biçimleri, birlikte yaşamayı sağlayan kurallar ve üretim araçları oluşturur. Bu kapsam çerçevesinde diyebiliriz ki kültürel akıl; fikrî ve amelî gelenektir. Yani, oluşturulmuş akıldır.
Beşerin ürettiği ve işleyerek hayata taşıdığı kültür mahreci ve menşei itibarıyla benzerlik ifade etmesine karşın her beşerî grubun ve milletin kendine has bir kültürü vardır. Bu durum, farklı tarihî akılların varlığını onaylar. “Çünkü bütün beşerî varoluş, en özgür beşerî varoluş bile farklı şekillerde sınırlı ve belirlenmiştir. Öyleyse mutlak akıl fikri, tarihî insanlık için bir imkân ve ihtimal değildir. Akıl bizim için yalnızca somut tarihî şartlarda mevcuttur. Bir başka deyişle akıl; kendi kendisinin efendisi değildir. O daima içinde faaliyetini yürüttüğü verili şartlara muhtaçtır.” Bu nedenle kültürel akıl başlığında yer alan akıl, her insanda potansiyel olarak var olan akıl değildir. Burada kastedilen akıl, bir milletin araştırma ve tefekkür sonucu ürettiği bilgi, inanç, sanat, siyaset, iktisadî ve içtimaî kurumların dünya kurma bağlamını ifade eder.