SUNUŞ
Tarih boyunca büyük siyasî dalgalanmaların adresi olmuş, göç yollarının üzerindeki konumuyla önemli bir merkez hâline gelmiş bulunan İran, 20. yüzyılın başından itibaren zengin petrol kaynaklarıyla yeni bir jeopolitik önem kazanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda büyük güçlerin bilek güreşine giriştiği coğrafyaların başında gelen İran, savaş sonrasında da aynı güç odaklarının ilgisini üzerine çekmeye devam etmiştir.
Bir yandan yüzyılın başında kuvvetlenen modernleşme arayışları ve petrol sebebiyle Batı ile geliştirilen ekonomik ilişkiler, bir yandan da gelenekçi yapıların toplum üzerindeki yaygın ve yönlendirici etkisi İran’ı, kargaşalar ve zaman zaman iç hâkimiyet mücadeleleri yaşanan bir ülke hâline getirmiştir.
1979 yılında İran’da gerçekleşen devrim, İran’ı bir başka mecraya sokmuş ve onun bölgesel oyunculuk perspektifini perçinlemiştir. Özellikle son 20 yılda Ortadoğu coğrafyasının söz sahibi aktörlerinden birisi hâline gelmiş bulunan İran, güçlü devlet geleneğinin sağladığı üst akılla içindeki toplumsal kırılganlıkları da bu güne kadar yönetmeyi başarabilmiştir.
Enerji nakil yolları üzerindeki tehditkâr tutumu, kendi fosil kaynaklarının zenginliği, mezhep kartını oynamadaki yeteneği, silâhlı gruplarla yaptığı açık-gizli işbirlikleri ve Batı dünyasına karşı geliştirdiği eleştirel retorikle Ortadoğu’daki tepkili kesimler üzerinde prestij kazanması İran’ı bölgede oyun kurucu bir figüre dönüştürmüştür.
Dünyadaki algısı itibariyle İran yekpare ve sıkı bağlara sahip bir millet-devlet izlenimi verse de son yıllarda daha önce benzerine rastlanmamış etnik uyanma hareketleri gözlenmektedir. Bu hareketlerin merkezinde ise İran Türkleri bulunmaktadır. Bazı yazarlar tarafından çok-etnili bir imparatorluk olarak tanımlanan İran’daki bu hareketlenme, ülkenin iç siyasetini derinden etkilemektedir. Özellikle son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yükselen tansiyon, İran’ı öngörülmesi zor bazı karışıklıklara sürükleyebilecek bir potansiyelin de habercisi olmuştur.
İran, Türk Dünyası ve İslâm Dünyası açısından tarihî öneme sahip bir coğrafyada yerleşik bulunmaktadır. Bünyesinde önemli oranda Türk nüfus bulunduran ülke, karmaşık Ortadoğu denkleminde çoğu kez Türkiye ile karşı saflarda yer almakta ve İslâm ülkeleriyle ilişkiler konusunda Türkiye ile örtük bir rekabet sürdürmektedir. Nükleer güç olma yolunda attığı adımlarla dünya siyasî ve diplomatik platformunda daha çok tartışılır hale gelen İran’ı; jeopolitik ve jeostratejik konumu ve demografik yapısı, başta Türkiye olmak üzere tüm dünya için dikkatle izlenmesi gereken bir ülke konumuna getirmiştir.
Türk Akademisi Siyasî Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı (TASAV) Dış Politika Araştırmaları Merkezi’nin koordinatörlüğünde Yard. Doç. Dr. Yalçın Sarıkaya tarafından hazırlanan bu rapor ile İran’a bir mercek tutulması amaçlanmıştır. Raporda yer alan değerlendirmeler, İran ve Ortadoğu’nun geleceği hakkında öngörülerde bulunmaya mesnet teşkil edebilecek bir nitelik arz etmekte ve bölgedeki her türden gelişmeyi anlamak ve bu gelişmelere karşı hazırlıklı olmak açısından kritik bir önem taşımaktadır.
Önümüzdeki süreçte başka boyutlarıyla da değerlendirilmesi öngörülen İran’la ilgili bu ilk rapor, okuyucular, araştırmacılar ve siyasî karar alıcıların istifadesine sunulmaktadır.
Başta Sayın Sarıkaya olmak üzere raporun hazırlanmasında emeği geçen TASAV araştırmacılarına teşekkür ediyorum.
İsmail Faruk AKSU
TASAV BAŞKANI
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
1. İRAN TARİHİ DENİLİNCE…
1.1. Meşrutiyetten Rıza Han Darbesine Doğru
1.2. Musaddık’tan İslâm Cumhuriyeti’ne
2. İRAN İSLÂM CUMHURİYETİ’NİN DIŞ POLİTİKASI: 1979’DAN 2000’LERE
3. GÜNCEL İÇ DİNAMİKLER: 2009 SEÇİM KRİZİNDEN GÜNÜMÜZE
4. GÜNCEL DIŞ DİNAMİKLER: EN ZOR YILLAR
4.1. Genel Görünüm
4.2. Afganistan’la İlişkiler
4.3. Irak’ın İran Açısından Anlamı
4.4. İran’ın Suriye Yaklaşımını Anlamak
4.5. Türkiye-İran İlişkileri
5. MİLLİYETLER MESELESİ VE İRAN TÜRKLERİ
SONUÇ