Japonya başbakanı Shinzo Abe, Dünya Ekonomik Forumu’nda Ocak 2019’da yaptığı konuşmada “Güven içinde Özgür Veri Akımı” (Data Free Flow with Trust – DFFT) ismini verdiği bir öneri sundu. Bu öneri; tıp, sanayi, trafik gibi kullanışlı verilerin sınırlar olmadan iletilebilmesini öneriyordu. Küresel verinin yönetişimi olarak önerilen DFFT’nin en önemli ayaklarından birisi de verinin özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti ayrımının yapılması.
Yine Japonya, bundan birkaç yıl önce hazırladığı Bilim ve Teknoloji planında, Toplum 5.0 (Society 5.0) isimli bir öneri sunmuştu. Bu öneri bugünü “Bilgi Toplumu” olarak adlandırıyor ve bir sonrasına Toplum 5.0 “Süper Akıllı Toplum” diyordu. Toplum 5.0, artık sermaye değil, bilginin akımı sayesinde fiziksel dünya ile siber dünyayı bütünleştirerek, ekonomik gelişmeyi öneren, insan merkezli bir toplum hayali idi. Japonya DFFT ile Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kapsamında tıp ve eğitim verilerinin paylaşımı ile sahraaltı Afrika ülkelerinin gelişen ülkeler ile arasındaki farkların kapatılacağını ve Toplum 5.0’a yaklaşacağını öngördüğünü de belirtiyor.
G20 öncesi 8-9 Haziran’da Japonya’nın Tsukuba şehrinde gerçekleştirilen G20 Ticaret ve Dijital Ekonomi bakanları toplantısında yine DFFT konusu gündemdeydi. Türkiye’den Sanayi ve Teknoloji bakanı ile Ticaret bakanlarının katıldığı toplantının sonuç belgesinde bakanlar DFFT konusunda uzlaşmış görünüyordu.
28 Haziran’dan itibaren Osaka’da gerçekleştirilecek G20 toplantılarında da DFFT konusu, DTÖ şemsiyesi altında Osaka Track ismiyle en üst seviyede gündemde olacak. Peki, DFFT’nin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere nasıl farklı etkileri olabilir? Neredeyse bir yıl önce bir yazımda Nobel ödülü alan Romer’in ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarında kurumsal altyapılarının önemini işlemiştim. Kurumsal altyapılarını geliştirememiş ülkelerin, açık veri akımlarından zarar görme olasılığı göz ardı edilmemelidir. Bu anlamda, yeni bir asimetrik gümrük birliği durumunda kalınmamalıdır.
Bununla beraber ülkemizde devlet kademeleri tarafından da sahiplenilen, Avrupa ülkelerinde de yaygın olan, “vatandaş verilerinin ülke sınırları içinde tutulması” dijital politikası da DFFT ile çelişen bir politika olacaktır. Her ne kadar Abe ilk sunumunda, “kişisel olmayan veri” demiş olsa da, daha sonra dolaşan belgelerde, “şirketlerin özgürce çalışabilmesi için kişisel verilerin dahi sınırlanamamasından” bahsediliyor. Yalnızca ticaretle ilgili olmayabilecek bu konuda, Cumhurbaşkanlığı, MİT, BTK ve diğer ilgili kurumlarda konuya dâhil olmalı ve Türkiye’nin aleyhine olası bir durumu engellemelidir. DFFT sonucunda, örneğin Facebook’un vatandaş verilerini götürmesini yasal olarak engelleyemeyecek bir noktada kalınabilir.
Özgür akan verideki özgürlük sınırları da tartışma konusudur. Firmalar tuttukları ve işledikleri veriden ülke sınırlarından bağımsız olarak sorumlu tutulabilecek midir? Porno, siber saldırı, terörizm gibi kanun dışı içeriğin engellenmesi için işler bir çerçeve oluşturulabilecek midir? Ülkelerin kendi sınırları içindeki şirketlerinin tuttuğu başka ülke vatandaş verilerine erişmesi engellenebilecek midir?
Veri ve verinin ticareti konusunda asimetrik olarak çok güçlü olan ABD, Japonya ile bu inisiyatifi başlatırken muhtemelen kendi sahip olduğu verinin ve bilginin hiçbir bariyere, gümrüğe ve vergiye takılmadan en beklenmeyen yerlere, örneğin Çin’e dahi girebilmesini hedefliyor. Çin ve Hindistan olumsuza yakın görüşlerini şimdiden sunmaya başladı.
Türkiye’nin önünde aynı anda tehdit ve fırsat olan bir konu var. Bu noktadan sonrası, G20’de ve sonrasında bu önerinin şekillenmesi sırasında, cumhurbaşkanımız, ilgili bakanlarımız, bakanlıklarımız ve diplomatlarımızın bilgi ve maharetine kalmış durumda.
Not: Bu makale, ilk olarak 26 Haziran 2019 tarihli Türkgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.