SUNUŞ
60’lı yılların ortalarından beri Türkiye’nin gündeminden düşmeyen terör, özellikle 1984 yılından bu yana yeni bir veçhe kazanarak birinci sıraya oturmuştur. Cumhuriyet tarihimiz boyunca terörün ve terörizmin her türünü yaşamış olan Türkiye’de hastalığa konulan yanlış teşhisler, meselenin çıkmaza girmesinin başlıca sebeplerinden biri olarak görülmelidir. 1963 yılının Aralık ayında Kıbrıslı Türklere karşı başlatılan “Kanlı Noel" saldırıları sonrasında baş gösteren soruna Türkiye, Ada’daki Türk varlığının garantörü olarak müdahalede bulunmuştur. Buna mukabil, Türkiye’nin karşısına uluslararası güçler tarafından terör kartı çıkarılmış, Ermeni terör örgütü Asala’nın eylem ve cinayetleri birbirini kovalamıştır. 1970’li yıllardan 1980 yılının 12 Eylül’üne kadar uzanan süreçteyse Marksist grupların halkı, devleti ve devlet kurumlarını hedef alan terörist faaliyetleri ülkeyi kan gölüne çevirmiştir.
1980 yılının 12 Eylül’ünde yapılan askerî darbenin planlayıcı ve uygulayıcıları, yönetime el koymalarına terör olaylarını gerekçe göstermişlerdir. Darbe öncesinde Türkiye’de yaşanan siyasi olaylar iyi tahlil edilemediği ve darbenin mimarları dışarıdan manipüle edildiği için çözüm adına yanlış karar ve tedbirler alınmıştır. Darbenin ve darbecilerin soruna ne kadar yanlış teşhis koyduğu, 1984 yılından itibaren terörün başka bir yüzüyle karşılaşıldığında bariz şekilde ortaya çıkmıştır. 80’li yıllardan günümüze kadar Türkiye’nin iç ve dış sorunlarında terör, tayin edici bir faktör olarak yer almıştır.
Türkiye toprakları, jeopolitik ve jeostratejik konumu dolayısıyla tarih boyunca terörü ve terörizmi hedefleri için taşeron olarak kullanan uluslararası güçlerin faaliyet alanı içinde kalmıştır. O bakımdan ülkemizin terör potansiyeli yüksektir. Türkiye’nin nazik konumunu iyi analiz eden uluslararası güçler ve özellikle ABD, son yıllarda Orta Doğu politikalarını buna göre şekillendirmiş, Türkiye-ABD ve Türkiye-AB ilişkilerinde terör maddesi gündemin ilk sırasındaki yerini korumuştur.
Batılı güçlerin bölgedeki çıkarları, 1984 yılı sonrasında çeşitli senaryolarla hayata geçirilmeye çalışılırken, Irak ve Türkiye topraklarında mandater ve güdümlü devletçikler oluşturulması planlarına hız verilmiştir. Bu planların bir parçası da Türkiye’de yaşayan ve Türk toplumunun ayrılmaz bir parçası olan Kürtlerin bölücü ve ayrıştırıcı terör faaliyetlerinin faili hâline getirilmesi olmuştur. 80’li yılların ikinci yarısından sonra günümüze kadar taşeron örgüt PKK eliyle hızla tırmandırılan bölücü terör, konjonktürel gelişmeleri takip ederek eylemlerini yönlendirmiştir.
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle yönetimin teröre o güne kadarki bakışının değiştiği gözlenmiştir. Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle terör sorununa çözüm için “açılım” adı altında muğlak ve okunması güç bir reçete sunulmuştur. Ancak “açılım”, terörü ortadan kaldırmak şöyle dursun, daha da azdırmıştır. “Açılım” söyleminin yarattığı kafa karışıklığı ve siyasi otorite zaafı, teröre destek veren çevreleri umutlandırmış, AKP Hükûmetinin teröristle anlaşma, uzlaşma yolu arama, taviz verme, etnik kimliği tanıma, devlet sistemini değiştirme gibi yanlışları bunu takip etmiştir.
Artık öyle bir noktaya ulaşılmıştır ki bölücü terör örgütünün eylemleri devleti bölmeye yönelik açık bir tutuma dönüşmüştür. Bölücü unsurlar ve siyasi temsilcileri, ana dilde eğitimin serbest olması, etnik bir dilin Anayasa’da yer alması gibi istekleri yeterli görmeyerek sözde devletleri için toprak talebinde bulunma cüretini göstermişlerdir. Devletin teröre karşı askerî çözümlere başvurma ve iç güvenlik harekâtı uygulama gibi yöntemleri ise “insan haklarını ihlal” şeklinde suçlanır olmuştur. Ayrılıkçı, eli kanlı terör örgütüyle onların eylemlerini haklı ve masum bulan Cumhuriyet düşmanları aynı zihniyetin parçası hâline gelmişlerdir.
Ne yazık ki terör ve terörizm konusunda onca tecrübeye sahip olan Türkiye’de sorunun sebep ve sonuçları iyi değerlendirilmemiştir. Bunda terör konusunda bilimsel araştırmaların yeterince yapılmamış oluşunun da payı büyüktür. En kötüsü, terörle terörizm kavramları ve bunların yansımaları çoğunlukla birbirine karıştırılmıştır. Türkiye, Cumhuriyetle birlikte şekillenen ulus devlet yapısının aşındırılmasına izin vermeden stratejik ve coğrafi konumunun sağladığı kartları doğru kullanmak suretiyle terörle mücadelede dünyada rol model oluşturabilecekken, bunu başaramamıştır.
Cumhuriyet hükûmetlerinin terör konusundaki tutarsız ve temelsiz politikalarına AKP iktidarının açılım garabeti eklenince, günümüzde Türk toplumunun birlik ve bütünlüğünü
kemiren terör canavarı gemi azıya almıştır. Terörü salt güvenlik sorunu veya siyasi aktörlerin hedeflerine ulaşmak için kullandığı yöntemlerin bir parçası olarak görme yanlışı, meseleyi âdeta çözümsüzlüğe itmiştir.
Türkiye’nin teröre ve terörizme karşı başarısı hiç şüphesiz öncelikle terör bataklığının kurutulmasına bağlıdır. Bu yapılmadan çözüme yönelik hiçbir projenin başarı şansı yoktur. Ayrıca terörü ortadan kaldıracak projeler; içeride birlik ve bütünlük içinde, dışarıda da siyasi, ekonomik ve askerî açıdan caydırıcı ve etkin bir potansiyele sahip Türkiye imajıyla desteklenirse sonuç alınması mümkündür. Bu arada yapılması gereken, terörü ve terörizmi siyasi yöntem olarak kullananların ilişkiler sisteminin, insan kaynaklarının ve terör örgütlerine katılımı özendiren nedenlerin belirlenmesi, örgüt mensuplarının profillerine dayalı bilimsel araştırma ve analizlerin yapılması, Türk toplumunun gerçekleri göz önüne alınarak bu çerçevede çözüme götürücü projeler üretilmesidir.
“Terör ve Siyaset” konusunun işlendiği bu sayının hedefi, Türkiye’de gündemden düşmeyen, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları kaşıyarak ülkenin geleceğini ipotek altına alan terör ve terörizm sorununa ışık tutmak, çözüm arayışlarına yeni bir perspektif kazandırmaktır.
Değerli Türkiz okuyucuları, dergimizin bu sayısıyla yayın hayatımızın ikinci yılını da başarıyla tamamlamış bulunuyoruz. Türk düşünce, siyaset ve kültür hayatına yepyeni ve dinamik bir açıdan yaklaşan Türkiz; değerli yazar ve bilim adamlarımızın çeşitli sorunlara ilişkin tespit ve çözüm önerileriyle Türk kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Başarılı olmamız için bizi isteklendirip şevklendiren siz değerli okuyucularımıza ve bizi her konuda destekleyen herkese teşekkürü bir borç biliriz.
İÇİNDEKİLER
- Anayasal Terör // Prof. Dr. Hasan Tunç
- Terör – Siyaset İlişkisi ve PKK Terörünün “Anlaşılabilir Mantıksızlığı” // Şükrü Alnıaçık
- Terör Dedikler // Yağmur Tunalı
- İnsan Hakları ve Terör // Doç. Dr. Faruk Bilir
- Bölücülük Temelinde Terör, Siyaset ve Türkiye // Prof. Dr. Özcan Yeniçeri
- PKK Terörüyle Mücadele Kararlılık – Siyaset – Strateji Belirsizliği // Doç. Dr. Celalettin Yavuz
- Kendi Kavramlarımızla Dünyayı Yeniden Kurmak // Arslan Küçükyıldız
- Küresel ve Bölgesel Sorunlar Bağlamında Türkiye’de Terör ve Terörizm // Prof. Dr. E. Semih Yalçın
- Terörizmin Siyasallaşma Süreci ve Türkiye // Doç. Dr. Selçuk Duman
- Türk Milleti, Türk Milliyetçiliği ve Türkiye Cumhuriyeti // Doç. Dr. Mustafa Talas
- Küstüm Sana Oğlum // Av. Hüseyin Özbek